
Güzel bir çocukluk, kişiye verilmiş en değerli hediyedir.
Seans odalarına getirilen hikayelerin çoğu zaman ortak bir teması vardır – insanlar çocukluğunda aldıkları yaraların izlerini yetişkinlik dönemlerinde de taşımaya devam eder. Bazen görünmeyen, fark edilmeyen, varlığını çok da belli etmeyen kurnaz bir yara olur bu; öyle ki, taşıdığımız yükün nereden geldiğini değil, ne şekilde bizi etkilediğini fark ederiz ancak. Kendimizi tekrarlayan ilişki döngülerinde buluruz; değersizlik, ilgisizlik ve sevgisizlik soğuk bir rüzgâr gibi yüzümüze çarpar. Neden bu tarz ilişkilerin girdabında yitiyorum? En sonunda girdap tam ortasından yutar bizi; ta ki en dip noktaya çekene dek…Bazen de depresyonun karanlığı, anksiyetenin sarsıntısı, travmanın ağırlığı çöker yüreklere. Buzdağının görünen kısmı yeterlidir terapiye gelmeye; ancak ya o en derinlere uzanan görünmeyen koca gövdesi?
Aile, hayat ağacının köküdür. Suyudur, güneşidir, besinidir. Kök tarafından yeterince beslenilmeyen ağaçların dalları da cılız büyür; ne meyve verir ne de yeşeren çiçeklere vesile olur. Bu dallar kendilerini suçlar: Neden yeterince iyi meyve veremiyorum? Neden bir öbüründe manolyalar açarken benim dallarım çıplak kalıyor? Acaba ben yetersiz miyim? Bilmeyiz ki sorun dallarda değildir; eğer o kökler sevgiyle, şefkatle, ilgiyle beslenirse o dallar bir güzel çiçek açacak, en tatlı meyveler yetişecektir.
Ünlü bir deney vardır: İki saksıya bitki koyarlar. Her iki bitkiye de eşit derecede su verirler, güneş gösterirler, topraklarını beslerler. Birinci bitkiye her gün sevgi sözleri söylenir, iltifatlar edilir ve şefkatle yaprakları sevilir. İkinci bitki ise aşağılanır, eleştirilir ve kendisine bağırılır. Bir süre sonra birinci bitkide yapraklar yeşerirken, ikincisinin yaprakları solmaya ve kurumaya başlar. Tıpkı bitkiler gibi çocukların da karınlarının doyurulması, sıcak bir evde yaşamaları ya da temiz giysilerin giydirilmesi ile yalnızca fiziksel ihtiyaçlarının giderilmesi onların çiçek açmasına yetmez; ancak sevgiyle ve ilgiyle büyütüldüklerinde sağlıklı birer birey olacaklardır. Bir keresinde şu sözü işitmiştim: “Benim isteğim yalnızca bir kez olsun başımın okşanması, “canım kızım” denmesiydi, hepsi bu.”
Bu yüzden güzel bir çocukluk, kişiye verilmiş en değerli hediyedir.