Çoğumuz Disney Dünyası’nın pek tanınmış prensesleri ile büyüdük. Küçük kız çocukları onları rol model aldı; onlar gibi giyinmek, şarkı söylemek ve de beyaz atlı prensinin geleceği günü beklemek yaygın tutumlardı. Peki ya bu pek sevilen Disney prensesleri ve onların hikâyeleri arasındaki ortak temaları hiç fark ettiniz mi? Mesela hep kurtarılması gereken, bir prense ihtiyaç duyan ve incecik bedenlere sahip bu kızlar hakkında? Pamuk Prensesin yalnızca 14 yaşında olurken prensin 30 yaşında olması? Haydi, farkındalık gözlüklerimizi takalım ve başka bir pencereden bakalım bu masallara.
*1937’de Pamuk Prenses ile kadına yüklenen domestik toplumsal rollere,
*1959’da Uyuyan Güzel ile işlenen aşk temasına,
*1998’de Mulan ile değişen cinsiyet rol algısına,
*2016’da Moana ile verilen mesajlardaki evrime dikkat edelim.
Özellikle kız çocukları sosyal öğrenme ile prensesleri rol modeli olarak alıyor; peki ya olmak istedikleri kişiler, dinledikleri masallar ve alt metinde yatan mesajlar bize ne gösteriyor?
Pamuk Prenses (1937): Güzel görünümü yüzünden kötü kalpli üvey annesinin gazabına uğrayan ve 7 cüce ile büyüyen Pamuk Prenses sıradan bir gününü nasıl geçiriyordu? Cücelerin evini temizleyerek, onlara yemek yaparak ve de kalan ev işlerini hallederek tabii. Hiç tanımadığı yabancı bir kadından elma yiyecek kadar naif, bir prensin onu kurtarmasına ihtiyaç duyacak kadar muhtaç. Pamuk Prenses kız çocuklarına nasıl bir mesaj veriyor peki? Hayatta kalmak için kısa boylu 7 tane adama ve beyaz atlı bir prense; yani erkeklere ihtiyacın var. 14 yaşında olmana rağmen 31 yaşındaki bir adamla evlenmende hiçbir sakınca yok; ne de olsa kendisi bir prens!


Sindirella (1950): Sindirella, kötü kalpli tasvir edilen üvey annesi ve kız kardeşleri ile aynı evde yaşayıp tüm gün ev işleri yapan, etrafı silip süpüren ve de kendi hakları için asla savunmaya geçmeyen bir karakter. Kişiliğine daha yakından bakarsak; yapılan haksızlıklara susan, boyun eğen ve kendisine verilen görevleri şikâyet etmeden yerine getiriyor. Peki ya bu hayattan nasıl kurtuluyor dersiniz? Eğitim, iş veya başka bir amaçla hayatına yön vererek mi? Ailesiyle pozitif bir iletişim kurarak mı? Tabii ki de hayır: Kendisi güzel bir elbise giyiyor, biraz makyaj yapıp o zamanlar pek de moda olmayan camdan ayakkabılar geçiriyor ayağına. Tabii ki de prensimiz tamamen onun güzelliğinden büyülenerek ona âşık oluyor ve bu hiç tanımadığı kızla evlenerek kendisini “sefil” hayatından kurtarıyor onu. Bu da bize ne mesaj veriyor: Ancak yeterince güzelsen mutlu sona ulaşırsın; kim olduğunun pek bir önemi yok.
Uyuyan Güzel (1959): 100 yıl boyunca uyuyup sihirli bir öpücük tarafından kurtulmak mı? Bu hikâyede vurgulanan temalar ise ilk görüşte aşk ve hayat kurtaran bir öpücük. Bu sefer kötü kalpli üvey anne yerine kötü kalpli bir peri var başımızda. Kendisi Aurora’nın parmağını kazara lanetli bir iğneye batırıp derin bir uykuya dalacağı 16.doğum gününü iple çekiyor. Peki, bu laneti kim kırabilir? Tabii ki gerçek aşkın gücü! Gerek aşktan kastım tabii ki Aurora’yı şarkı söylerken duyup ilk görüşte güzelliğine âşık olan prensten bahsediyorum. Her şeyi bırakalım, hiç tanımadığı bir kadını öperek kurtarması nasıl bir mesaj veriyor bize? Eğer Aurora yeterince güzel olmasaydı o uykudan hiç uyanamayacak mıydı?


Mulan (1998): Devir 21. Yüzyıla adım adım yaklaşırken sonunda Disney, prenseslerinde birtakım güncellemelere gitti: Mulan bu konuda bir devrimdir. İlk defa kadına atanan klasik cinsiyet rollerine ters düşen Mulan, babası yerine savaşmak adına erkek kılığına girerek savaşa katılıyor. Üstün savaş yetenekleri, azmi, cesareti ve kim olduğunu bulma yolculuğunda Mulan yalnızca düşmanlarıyla savaşmıyor; ayrıca cinsiyetçiliğe, basmakalıp düşüncelere ve tipik güzellik algılarına karşı da mücadele ediyor. Mulan çocuklara nasıl bir mesaj veriyor? Bir prens tarafından kurtarılmayı beklemen gerekmiyor, toplumun güzellik standartlarına uymak zorunda değilsin ve en önemlisi, bir kadın olarak kendi yolunu çizip bu yolda ilerleyebilirsin; çünkü sen yeterince güçlüsün.
Moana (2016): Sonunda feminizm, sonunda kadınların gücü! En sonunda gerçek aşkı bulmak, prens tarafından kurtarılmak ya da ilk görüşte aşk temalarını geçtik. Hatta belki de ilk defa bir kadın ve erkeğin romantizmden ırak, yakın dost olabileceğine şahit olduk. Moana çok başka bir hikâye anlatıyor bize: Kendisi bir prenses değil; adasını korkunç bir lanetten kurtarmak için maceralara atılan güçlü bir karakter. Filmin bir kısmında Moana, Disney’in eski prenseslerine gönderme yapıyor: “Eğer elbise giyiyorsan ve hayvan bir dosta sahipsen işte o zaman bir prensessin.” Kendisi maceralara atılmakla kalmayıp bu yolculuğa aynı zamanda liderlik de ediyor. Peki, Moana bize ne öğretiyor? “Ben kimim?” sorusunu keşfe çıkmak, sembolik sınırları aşmak ve başarana kadar denemek –çünkü sabır ve azim anahtardır.
