Bir Şeyler Eksik

Bir soru sorma sanatı olan psikanalizin gündelik hayatımızdaki izlerini takip ediyoruz Bülent Somay ile. Akışkan, mizahi ve merak uyandıran üslubu ile yola çıkıyor; arayıp da bulamadığımız bir hakikatin peşine düşüyoruz. Psikoterapi, Psikeye sihirli bir değnek misali temas ettiği an semptomların puf diye düzeleceğine dair bir gayeye sahip değildir; asıl merhem terapi sürecinde gizlidir.

Kitap boyunca yazarlara, sanatçılara, yönetmenlere, filozoflara, psikologlara selam veriyoruz. Nerededir bu eksiklik? Otostopçunun Galaksi Rehberi ile dünyayı sarsmış Douglas Adams ile evrenin sırlarında, Alice Harikalar Diyarı’ndaki çarpık ütopyada, Tolkien’in Orta Dünyası’nda Éowyn’inin feminist vuruşu yaptığı Nazgûl’da, Woody Allen’ın yarattığı Nancy karakterinin hazzında, Psycho (Sapık) filminde annesinden ayrışamayan psikotik Norman’da, Sherlock Holmes’un isimsiz kadınlarında, Dostoyevski’nin ifade ettiği yeraltında, mankind’de, insanoğlu’nda, Evrensel “Erkek Hakları” Beyannamesinde…

Aşk ve cinsellikte eksik olan nedir? Bir kadının sahip ol(a)madığı fallus, bir ilişkide nasıl bir eksiklik hissine yol açar? Fallus, biyolojik olarak erkeklik organından ziyade bir iktidarın, gücün göstergesidir aslında. Bazen kendini bir füze, kılıç, silah, tokat şeklinde, birtakım zamanlarda ise polisin elindeki copta karşımıza çıkar – sembolik olarak penisin tezahürleri. Cinsel ilişkide ise her zaman bir üçüncü “öteki” vardır: 2 partner ve dil. Toplumun dili, önyargıların dili, devletin dili, evlilik cüzdanını veren nikah memurunun dili, kültürün dili…   

Arzu nesnesi, kendini fantezilerde gösterir: Beyaz atlı şövalyeler, cesur korsanlar ve bir öpücükle kadına hayat veren prensler varken, kim gerçeğin sıradan kapısını aralasın ki? Fallusu elinde tutan ulaşılmaz ve gizemli nesneler…Arzu bir yandan da karanlıktır; adeta bir Dark Side of the Desire. Yasak elmanın yenmesi, kadının gizemli adama çekilmesi, Pandora’nın kutusunun açılması da bir tür bilinmeyene duyulan kamçılayıcı arzuya yenik düşmektir. Lacan, arzunun hazdan ziyade keyifle bağlantısını gösterir – içinde hep bir karanlık, kötücül, yasaklı maddeye sahiptir. Ulaşıldığı an cazibesini yitirir.

Peki, ya bu sayfalarda duygulara nasıl yer verildi? Yazar, “Kıskançlık, bir’den iki’ye geçişin derin ve anlamlandırılması mümkün olmayan acısının, iki’den üç’e geçişin aslında anlaşılabilecek ancak sancılı geçecek sürece aktarılmasıdır”, der. Bir doğar, iki olur, üçe kıskançlık duyarız. Bir yandan da hayat, o bir olmaya dair bir arayıştır da: Nerededir ki o bir, o ben? Uçsuz bucaksız bir okyanusta kayıp bir damla misali aradığımız hakikatte, mutlak gerçekte, ait olma ihtiyacında…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: